Çöp Adamlar


Ronay Ak

Nişantaşı’nda oturduğum vakitler, akşam 10 -11 sularında, çöplerin konulduğu o köşede karşılaşırdık. Hemen istemli ya da istemsiz ellerine bakardım. Sonra “yahu nasıl eldivensiz yapıyorlar bu işi, ya ellerine bir şey batsa ya mikrop kapsalar “ diye düşünürdüm eve yürüyene kadar. Aklımdan geçenler sadece bunlar değildi elbette.  O bana baktığında gözlerimi kaçırdığım için kendime kızar, bir yandan da aslında bunu çöpleri karıştırırken utanmasın, sıkılmasın diye yaptığımı düşünüp kendi kendimi teselli ederdim. Ama bir şey vardı ki tesellisi olmuyordu: okula hiç gidememesinde ya da okulu terk etmek zorunda kalmasında, kilolarca ağırlığındaki bir torbayı kilometrelerce taşımasında, hor görülmesinde, utanmasında, sıkılmasında benim de payım vardı.  Tıpkı sizler gibi..
Onlar, çoğumuzun o duruma düşmekten korktuğu bir şeyi yapıyorlar. Ekmek parası için bizim evde 1 günden fazla tutmaya dayanamadığımız çöplerimizi karıştırıp, kâğıt, plastik, alüminyum folyo gibi geri dönüşümü mümkün malzemeleri toplayarak hem kazanç elde ediyorlar hem de bu dünyanın belki de biraz daha az kirlenmesi, daha geç ölmesi için farkında olmadan katkı sunuyorlar. Ne tuhaf değil mi? Sömürü sisteminin sindirip sonra da atık haline getirdiği bu kişiler, insanlığın daha iyi bir dünyada yaşaması için atıkları topluyorlar. Ancak bir türlü emekçileri, işçileri, yoksulları  alaşağı etmekten bıkmayan, boğazlarından geçen kuru ekmekte bile gözü olan kapitalizm, bu sefer de bu yaşamın kıyısında duran insanların son çarelerini de yine “büyük patron” kılığına girerek ellerinden almaya çalışıyor. Büyük patron, rantın kokusunu deniz aşırı mesafelerden bile alabiliyor. Radikal Gazetesi’nin 13 Şubat 2010 tarihli sayısında bu konuda bir haber var. Haberde, belediyeler ve yerli-yabancı büyük firmaların anlaşarak “geri dönüşüm projesi” adı altında oluşturdukları işbirliğinin, çöp toplayıcılarına zarar vermeye başladığı yazıyor. Ayrıca, bir haber de Ankara Geri Kazanım Derneği’nin internet sitesinden: “Kağıt toplayıcısı dayaktan bıktı..”. Detaya girmeye gerek yok, başlık kendini deşifre ediyor zaten.
Gün geçtikçe arttıklarını fark etmiyor muyuz? Sayılarındaki artış bize, bir şeylerin hiç de öyle çöpe atılacak kadar lüzumsuz olmadığını söylemiyor mu? Çöplerden gelen pis kokular hiç mi rahatsız etmiyor bizi? Çürüyen, kokan atıklarımız mı içimizdeki sindirilmiş, susturulmuş, aza kanaat ettirilmiş bireyler mi? Aramızdaki ince sınırların farkında değil miyiz? Her an onların tarafına itilebiliriz. Ya da onları bu kast sisteminin en alt tabakasından çekip alabiliriz. Yoksa daha pis ve ağır kokular yayılacak etrafa. Sanatçının dediği gibi : ”masum değiliz, hiç birimiz…” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder