Kısa Kısa... Kıza Kıza...

Seçil Ercan

Her şey anneannenin, babanın nurtopugibikızınızoldu müjdesini veren hemşireye bahşiş vermesini, `Sanki erkek müjdesi mi verdi` diyerek engellemesiyle başlar. Gerçi teknolojnin gelişmesiyle (!) bu ayrımcılık, daha doğmadan, ultrason görüntüleriyle başlıyor artık. Sokağa adım atmandan itibaren aman öyle konuşma, aman böyle yürüme, aman şöyle giyinme diye baskılar gün yüzüne çıkar. Kendin için bir şey yapmak istediğinde senden yaşça küçük erkek kardeşinden babana kadar oluşan bir hiyerarşiden izin alman beklenir. Dışarı çıkmak istediğinde nihavend makamından "hadi sana güveniyoruz da dışarıdaki insanlara nasıl güveneceğiz" şarkısı söylenmeye başlar. Okuyup da ne yapacaksın diyen direkt baskıcıların yanı sıra hem mutlaka tahsilini tamamlamalısın deyip hem de erkekten seni bir adım geride tutan ikiyüzlü, "tahsilli" baskıcılar çıkar karşına. Sen farkında olmadan çevre baskısıyla öyle yetişirsin ki erkekgibikız yahu derler. 'Ama ben insangibiinsan olmak istemiştim hakim bey!' diye fırlarsın ayağa. Öyle ya, bir an yanılıp mahkemedeymişsin hissine kapılman çok olası bir durumdur bu kadar baskının içerisinde. İçinden mi dışarı mı haykırdığını anlayamadan sesin daha da yükselir:
Her türlü ayrımcılığa karşı durup eşit olalım istemiştim. Ben, biz, insanların, ama tüm insanların öteki olarak adlandırılmadan eşit koşullarda, eşit fırsatlarla yaşamasını istemiştik...
Ah, yine içimden mi konuştum? Yoksa duyabilen birileri oldu mu? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder