Emeğimiz

Didem Çınar

Kadın emeğini özgün dinamiklerini göz önüne alarak değerlendirmek gerekir. Nedir bu dinamikler? Kadının ev içi emeğinin karşılığının sevgi olduğu iddia edilir. Oysaki ev içi emek çoğu kimsenin iddia ettiği gibi gönüllülük esaslı değil; örf, âdet, gelenek gibi yazılı olmayan ama her yanımıza nüfuz eden kurallarla betimlenen bir zorunluluktur. Bu zorunluluğun tercih edilmesi söz konusu değildir. Böyle bir tercih söz konusu olduğunda kadının karşılaştığı şey çevresi tarafından gördüğü baskıdır. Temizlik, çocuk ve yaşlı bakımı vs işlerin yanı sıra tüm ailenin planlamasını da kadın herhangi bir karşılık almadan yerine getirir. Yaptığı işin bir karşılığının olmaması, 7 gün 24 saat mesaisinin olması ve “doğal” olarak kadın işi olarak düşünülmesi ev içi emeği diğer emek biçimlerinden farklı kılan özelliklerdir.

Ücretli işgücüne katılan kadınlar açısından bakıldığında da, piyasaya emeğini sunan kadınların bir kısmı kendisiyle aynı işi yapan erkekten daha az ücret alırken büyük bir kısmı da düşük ücretli işlere girerler. Özellikle işsizliğin yoğun olduğu ülkelerde, kadın emeğinin piyasa değeri düşüktür. Tam da bu nedenle kadının işgücüne katılımı piyasa açısından faydalıdır. Çünkü kadın emeği, daha düşük işgücü maliyeti anlamına gelir. Ücretli işgücüne katılan kadınların ev içindeki işlerden paçayı sıyırması ise mümkün değildir. Akşam eve geldiğinde çocukla ilgilenme, kocaya hizmet, yaşlı bakımı vs işleri hala kadının omuzlarındadır. Bir yandan piyasa koşullarında sömürülen kadın, ev içinde de sömürülmeye devam eder. Birçok kimsenin itiraz ettiği noktalardan biri de kadınların bazı iş kollarında giderek erkekler kadar yer aldığıdır. Türkiye’deki üniversitelere bakıldığında da kadınların oranının giderek arttığı gözlenir ve erkek işi olarak görülen bilimin giderek kadın işi olduğu kanısının yaygınlaştığı ifade edilir. Oysa gözden kaçırmamamız gereken nokta, az önce bahsetmeye çalıştığım kadın işlerinin piyasa değeri üzerinden belirlenmesidir. Türkiye’de akademisyenler hak ettikleri maddi karşılığı bulamamaktadırlar, bu da onları sıkça tartışılan “beyin göçü”ne zorlamaktadır. Aynı zamanda çalışma koşulları olarak da akademisyenliğin “kadınlara göre” bir meslek olduğunun düşünülmesi de bu artışın önemli bir nedenidir. İş saatlerinin uygunluğu, doğum izni ve ücretsiz izin hakkının olması, eve ayırabilecek zamanın kalması vs. kadına göre bir meslek olmasını belirleyen faktörlerdir. Kadın akademisyen sayısındaki artışı ücret ve çalışma koşullarını göz önüne almadan değerlendirmek çok yanlış olacaktır. 
Bu çıkarsamaların amacı ataerkilliğin kadınların üzerinde büyük bir sömürüye yol açtığını vurgulamaktır. Kadınların kurtuluşu ancak kendi özgül dinamiklerinin ortaya konulması, bu dinamikleri oluşturan nedenlerin tanımlanması ve bunlara karşı mücadele edilmesi ile mümkündür. Ev içindeki ve dışındaki cinsiyetçilikle bireysel olarak mücadele etmek birey için anlamlı ve önemli olsa da, kamusal alanda yapılacak bir mücadele olmadan tek başına toplumsal bir dönüşüm sağlamaz. Kadınların kurtuluşu ancak ve ancak kadınların örgütlü mücadelesi ile mümkündür.
Tüm Kadınların Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder