Aydınlık Bir Beyin José de Sousa Saramago

Kaya Tokmakçıoğlu

 “Eskiden bana ‘iyi adam ama komünist’ derlerdi; şimdi ‘komünist ama iyi adam’ diyorlar”

“Dünya öyle güzel ki, öleceğime yanıyorum” diyordu son yıllarda kendisiyle yapılan bir söyleşide. Gelenekleri, kurumları, ölüm karşısında insanların verdiği tepkileri ve ölümün yanlış değerlendirilmesini anlatmaya çalışmıştı yaşamı boyunca. 1998 Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmada, “Hayatım boyunca tanıdığım en bilge adam okuma yazma bilmiyordu” diye başlayan Saramago; Avrupa'yı, modernizmi, demokrasiyi, Batı'yı “içerden” bir gözle sürekli eleştirdi. Modernitenin saplandığı bilgi bataklığındaki güdümlemeyi ve yanılsamayı bozmaya çabaladı. Hayatı adalet gözlüğüyle görme gayretinin sonucunda kendi insanlarınca dışlandı ve sürgün edildi. Yine de “doğru yaşadığının sımsıkı bilincinde” olarak kavradı dünyayı.


Yoksul bir köylü ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Saramago, eğitimini sürdürememiş ve işçi olmuştu. 1947 yılında ilk kitabını yayımlayıp, ardından dergilerde, yayınevlerinde, gazetelerde çalışarak yeni bir hayata başladı; 18 yıl yeni bir roman yazamadı. Yaşamının son günlerine kadar muhalif olmayı sürdürdü, 60’larda Portekiz Komünist Partisi’ne üye oldu. 80’lerde romancı olarak büyük bir ün kazandıktan sonra da PKP üyesi olmaktan vazgeçmedi, politik tavrını sürdürdü. Filistin’deki İsrail ya da Irak’taki ABD işgalini en sert biçimde protesto etti. 1992’de, ‘İsa’ya Göre İncil’ başlıklı romanına Avrupa Edebiyat Ödülü verilmek istendi; ancak Portekiz hükümeti yapıtı Hıristiyanlık açısından “sakıncalı” bulup ödüle engel olunca, Saramago ülkesini terk edip, ölümüne kadar yaşayacağı İspanya’nın Kanarya Adaları’na yerleşti. Daha sonra yazdıkları ve söyledikleriyle muhafazakârları sarsmayı, onlarla mücadeleyi sürdürdü. Örneğin, 2007’de “İspanya ve Portekiz birleşmeli”, 2009’da ise “İncil, kötü alışkanlıkların el kitabıdır” diyerek büyük tartışmaların önünü açtı. 1998’de “Okurlarını farklı bir gerçeklikle tanıştırdığı, hayalgücünün ve ironin hâkim olduğu bir boyut vaat ettiği” için Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Romanlarında toplumsal ve siyasi kurumların “sahte” yanını ve toplumsal düzenin nasıl kırılgan bir zemine kurulduğunu fantastik bir atmosferde anlatan Saramago, gerçek kişiler ve olayları ironik yaklaşımıyla ele alan, etkili yapıtlar üretti.
Saramago için kilise ve genel olarak din, ölümü kendi amaçları için kullanır. Hıristiyanlığın tamamen ölümden beslenen bir din olması, kilisenin ideolojik yapısının temel taşını oluşturur ve dini kurumlar ölümü var olmanın tek yolu olarak kullanırlar. “İsa’ya Göre İncil”den “Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş”a, “Körlük”ten “Baltasar ve Blimunda”ya kadar romanlarının tümünde bu tahakküm biçimini sergilemeye çalışmıştır. Bu yüzden cenaze törenini beklemeye tahammül edemeyen Roma Katolik Kilisesi 19 Haziran 2010 tarihinde, resmi yayın organı ‘Osservatore Romano’ aracılığıyla “Anlatıcının Sınırsız Gücü” başlıklı bir yazı yayımladı. Saramago’nun “din karşıtı bir ideolog olduğu”, “hiçbir metafizik inanışa sahip olmadığı” ve “son nefesine kadar Marksist felsefeye sadık kaldığı” gibi açıklamalarla dolu olan yazı, Saramago’yu “Tanrı’nın varlığını hep reddeden dünyaya kötülük yaymak için gelen” biri olarak suçluyordu.
Siyasi kimliği, sivri dili vb. özelliklerinin yanında özel hayatında da ilginç bir kişiliğe sahip olan Saramago verdiği demeçlerden birinde 16 Kasım 1922’de doğmuş olmasına rağmen resmi kayıtların doğum tarihini 2 gün sonra gösterdiğini belirtmişti. İşin aslı ise ailesinin Saramago’yu nüfusa geç kayıttan ödemek zorunda kalacakları cezayı ödemek istememeleriydi. 80’li yaşlara geldiğinde Lizbon’a bir aşk mektubu yazarak kendi blog sayfasını oluşturmuştu. Gazete yazarlığına alışmış olmasına rağmen her gün ve istediği zaman yazmanın kendisini rahatlattığını belirtmiş ve kredi batağı, boşanan çiftler için bir kütüphanenin nasıl bölüşülmesi gerektiği gibi farklı konularda yazılar yazmıştı. Yaşamöyküsü filme çekilecek olursa kendisini “iyi bir siyahî oyuncu, örneğin Morgan Freeman”ın canlandırmasını istemişti. Portekiz-liler’in çoğu ise kendisini “soğuk”, “kibirli”, “sevimsiz” buluyordu.
İnsan doğası, kimlik, ulus, sınır, politika, din, varoluş gibi konuları olağanüstü biçemi, ince ironisi ve hayranlık verici gözlem gücü ve fantastik kurgusuyla aktaran Saramago, pek çok edebiyat eleştirmeni tarafından büyülü gerçekçilikle keskin politik yorumlarını bütünleştiren bir yazar olarak nitelendi. Yazılarında nokta ve virgülden başka bir noktalama işareti kullanmayan ve alegorik romanlarının içine yerleştirdiği ironik durumlarla kendine has bir biçemin sahibi olan, Portekizli Nobel ödüllü yazar Jose Saramago; Lizbon’daki Alto de Sao João Mezarlığı’nda yakılarak “bilinmeyen adaya doğru” yollandı. Küllerinin bir kısmı çocukluğunu geçirdiği Azinhaga köyüne, bir kısmı da hayatının son 17 yılını geçirdiği Kanarya Adaları’ndaki evinin bahçesinde bir ağacın altına gömüldü. İnsanlığın maruz kaldığı toplumsal yıkımları gözlemlemiş, iki dünya savaşının, faşizmin şiddetinin, toplama kamplarının, açlığa mahkûm milyonlarca insanın acısını derinden duymuş ve Salazar’ın diktatörlüğüne baş kaldırmış bir yazar olarak daha çok okunmayı ve üzerine düşünmeyi hak ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder