Haziranda Filistin’de Ölmek Zor

Kaya Tokmakçıoğlu

Kentli bir insanın toprağa alışması gibi bir şeydir ölüme alışmak. Aslında bir tür aslına dönmedir. Ölümün kokusu vardır mesela. Ağırdır! Eminim herkes bu kokuyu farklı deneyimler. Ama alışınca güzel gelir. Toprak kokusuna benzer. Niyeyse bana biraz da kıştan çıkmak üzere hazırlanan toprağın kokusunu anımsatır. Bu yüzden belki ölümün kokusunda biraz kaygı, biraz henüz olmamış olma, çiğ olma durumu, biraz da korkunun kokusunu hissederim.


Emil Gilels’in, Sergey Rahma-ninov’un “Sol Minör Prelüdü”nü çalarkenki parmaklarındadır ölüm. Bazen Caravaggio’nun “St. Jerome” tablosunda gezinir. Kimi zaman ise Edip Cansever’in “Ne Gelir Elimizden İnsan Olmaktan Başka” şiirinin dizelerinde. Daima canlıdır aslında, kendini yadsırcasına. Yakınlarımızı, sevdiklerimizi toprağa verirken  hissederiz çoğu zaman onun da canlı olduğunu. Ateşin yanıbaşımıza düşmesi gerekir. Örneğin evlat acısı için yeryüzündeki en korkunç acıdır derler. Sıralı ölümdür istenen. Oysa Sabra ve Şatila’da, Maraş ve Çorum’da, Auschwitz ve Birkenau’da daha doğmadan öldürülen çocuklar bir süre sonra unutulur. “Haziranda ölmek zor” diyordu Hasan Hüseyin Korkmazgil Nâzım için. Haziranda Filistin’de ölmek daha da zordur. Sadece bir halk tutsak değildir çünkü o coğrafyada; çocuklar top bile oynayamaz, aşklar yaşanamaz, ekmek ve su paylaşılamaz… Mahmud Derviş’in “Gecede Ayak Sesleri” şiirinde betimlediği gibidir haziranda bir çocuk olarak ölmek Filistin’de:
Her zaman
Ayak seslerini duyarız gecede yaklaşan,
Ve kapı sırra kadem basar odamızdan,
Her zaman,
Bulutlar gibi süzülüp giden.

Her gece yatağından
Senin mavi gölgen mi onu uzaklara götüren?
Senin gözlerin ülkelerdir ve ayak sesleri geliyor,
Sardı bedenimi kolların
Ayak sesleri, ayak sesleri
Ah Şahrazad
Gölgeler niçin kurtuluşumu resmeder?
Gelir ayak sesleri girmez içeri.
Bir ağaç ol,
Görebileyim gölgeni.
Bir ay ol,
Görebileyim gölgeni.
Bir hançer ol,
Görebileyim gölgeni gölgemde,
Küller içinde bir gül.
Her zaman,
Ayak seslerini duyarım gecede yaklaşan,
Ve sen yerim olursun sürgündeki,
Zindanım olursun.
Öldürmeye çalış beni
İlk ve son olsun
Yaklaşan ayak seslerinle
Öldürme beni.
Akşam, tüten bir tılsım gibi çöker bir süre içimize. Sonra yeniden eski dengesine kavuşur hüznü tadan kalbimiz. Her kabullenme bir kabuktur aklımıza ve kalbimize çöreklenen. Biz kabullenerek büyürüz ve kendimizi hazırlarız yavaş yavaş gelmekte olana. O yüzden giden, bizden bir şeyler de götürür mutlaka. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder