Aysel Abla’ya

Fatma İnce
Ama sen farklıydın Aysel Abla...”
Sana, senin hayatına dair çok az şey biliyorum. Öğretmenmişsin eskiden. Seni tanıdığımda İTÜ çalışanıydın. Malum sebeple darbe sonrası öğretmenlikten uzaklaştırılmışsın. 1994 yılında, seni tanıdığım günlerde Eğitim-Sen Üniversiteler Şubesi başkanıydın. Üniversite öğrencileri olarak uğrardık şubeye. Etrafında diğer İTÜ çalışanları da vardı ama sen farklıydın Aysel Abla. Duruşun daha bir asildi sanki. Olgun, sakin… Hayatı güzellemesini öğrenmiştik o zamanlar, bir insanı güzellemesini. Biz senin -bir iki kişi- uzaktan hayranındık. Zor değil miydi insanları ikna etmek? Biliyorsun, biz en çok birbirimizi yorarız. Sendika başkanı olmak kolay mıydı? Egolar arasında uyumu nasıl sağlardın? Rekabetin kızgın olduğu bir ortamda ve oyunun kurallarının bence senin karakterine uymadığı yerde nasıl üretken oluyordun? Ve nasıl başarılı oluyordun? Hala sorsam senin İTÜ’deki dönemini, arkadaşlar gözleri parlayarak, seni ve yaptıklarını büyük bir heyecanla anlatırlar. Sendikaların yasaklı olduğu, en ufak hak alma eyleminin engellendiği dönemde yaşatmıştın bunları.
Emekli olmuştun. Her şeyin bazen sonsuza kadar süreceğini sanırdık ya, Eğitim-Sen’deki konumunun da artık manevi ilişki boyutuna inmesine alışamamıştım. Ama sana yine rastlıyordum Aysel Abla. Kardeş Türküler konserinde gençlere taş çıkaran coşkunla ya da yine meydanlarda hiç bitmeyen duyarlılığınla. Dedim ya, duruşunda bir sükûnet vardı. Gösterişsizdin. İki yetişkin oğlun varmış. Tanımadım onları. Bir kere eşinin oyun metinlerini getirdi önümüze fakülte sekreteri. Hiç beğenmemiştik yazılarını onun. İyi ki de beğenmemişiz. Hislerimiz bizi yanıltmadı sonra…
Hayallerini gerçekleştirmiştin. Ev yaptırmıştın bağlık bir yerde. Bahçe işleri seni mutlu ediyordu. Ben artık senin sonsuz bir huzura kavuştuğuna inanmıştım hayatında. İradeni, yaratıcılığını, kişisel dünyanı kurmada da göstermiştin. Ama o kadar basite almamak gerekirmiş hayatı. En son seni gördüğümde, ben kafamda yarattığım Aysel Abla’yı beklerken sen farklıydın. Kolu kanadı kırılmış bir kuş gibi. Bir şeyler için çırpınıp duruyordun. Oğlun için okul, bölüm araştırıyordun. Nereden bilebilirdim? Dertlerini, içinde kopan fırtınaları... Hayatının ipleri elinden kaymıştı sanki. Bir de eşin vardı Aysel Abla. Hiç tanışmadık ama ben şimdi o adamı bütün hücrelerine kadar bildiğimi hissediyorum. O, işin kolayına kaçıp bütün sorumlulukları senin sırtına yıkmıştı işte. Alkol sığınağında, senin hayatı yaşanılır kılmak için verdiğin kavganın seyircisiydi adeta. Sen didinip duruyordun oğlun için. Terk etmedin oğlunu, bırakmadın asla, ölümün pahasına…
Ve gazetelerde bir haber:
“Şizofreni hastası Cem İlbey, benzin döküp evi yaktı, soğutma çalışmaları sırasında annesi emekli öğretmen Aysel İlbey’in cesedi bulundu.” 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder