Mesafe

Pınar Dursun
Sevincim çığlıklarımda hür-riyetine kavuştu. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum şeye ilk adımımı atmıştım. Elimde sonuç belgem salona koştum.
Annem başka bir şehirde üni-versite kazanmama çok bozul-muştu, tıp fakültesini kazanmış olmam bile yetmemişti ona.  Yaşadığımız şehirde de üniversite vardı, neden yanlarında kalıp o üniversiteye gitmiyordum ki. Ba-bam ise çok sevinmişti, onun küçük kızı büyük şehirlerde süzülecekti beyaz önlüğü ile. Kayıt yaptırmaya da o düştü benimle yollara. En son on yıl önce halamın düğününde karşılaştığı kuzeni İstanbul’da yaşıyormuş, beni bir yere yerleştirene kadar babamla yanlarında kaldık. Aksaray diye bir yerde oturuyorlardı, tıp fakültesine çok uzaktı. Ya da bana çok uzak gelmişti. Sonradan anlayacaktım ki bu şehirde mesa-feler metre ile değil kilometre ile zikrediliyordu. Çok eski ve küçük bir evde dört çocuğuyla yaşı-yorlardı, yanlarında kalmam pek mümkün olmadığı için başka bir yer aradık. Şansımıza yakınlarda bir yerde bir öğrenci evi bulduk. Üç katlı cumbalı eski bir evin giriş katındaki bir odada ev sahibi yaşıyordu, geri kalan dört odasını da öğrencilere kiralıyordu. Orta katta bu sene öğretmen çıkan bir kızın odası boşalmıştı. Babam kuzenine yakın olduğu için orada kalmama razı oldu ve ertesi gün odama yerleşip babamı yolcu ettim.


Fotoğraf: Elif Sanem Karakoç


İlk defa bilmediğim bir evde henüz tanışmadığım insanlarla kalacaktım, ailemden uzak olmama yabancı bir şehirde olmamın burukluğu da eklenmişti. Ertesi sabah alt kata, iki çekyat ve Grundig marka televizyonu ile evde kalanlara ortak alan sağlayan hole inip biraz kafamı meşgul etmek istedim. Ev sahibinin dediğine göre akşamları ev sakinleri (iki tıp bir siyasal bilgiler fakültesi öğrencisi ve yerine geçtiğim kız) haberlerin başına geçer sonra da güzel bir film varsa birlikte izlerlermiş. Hole indiğimde televizyonun karşısında dalmış oturuyordun. Beni fark ettiğinde fırlattığın yabancı bakışlar başka bir şehirde yapayalnız olduğumu tekrar hatırlattı. “Ben Ahmet” dedin hafif gülümseyerek. “Ben Selma, memnun oldum” dedim sessizce. “Yeni yerleştin sanırım. Hoş geldin”. “Evet dün yerleştim, tıp fakültesine kayıt yaptırdım” dedim. Sonradan öğrendim ki üst katımdaki oda seninmiş ve aynı fakültedeymişiz.

Ara sıra kantinde karşılaşırdık, bazen sadece selamlaşırdık bazen de çay içerdik birlikte. Sesinin tonunda aynı evde yaşıyor olmamızın ağırlığı olurdu çoğu zaman, beni sahiplenen koruyan bir halin vardı. Başta hoşuma giden bu abi tavırların içten içe rahatsız etmeye başlamıştı beni. Ders aralarında farkında olmadan kantine koşuyorken yakalıyordum kendimi. Eğer fakültede karşı-laşamamışsak eve hızlıca gider seni görmek için televizyon odasında oyalanırdım. Geceleri üst katımda olduğunu bilir hayalinle uyurdum. Yaz akşamlarında bizim kata inen merdivenlerde rüzgâra karşı otur-duğunu görür yanına gelemezdim. Keşke derdim, keşke üç adım daha atsa ve gelse.. İki sene geçti seni ilk kez gördüğümden beri. Bu gece burada son gecen, yarın uzman-lığını kazandığın Ankara’ya gidi-yorsun. Ve yine rüzgâra karşı oturmuş vedalaşıyorsun bu şehirle, üç adım eksik.
Sevincim senden ayrılacak olmamın üzüntüsü içinde eriyip yok oldu. Ankara’yı kazandığımı haber veren uzmanlık sonuç belgeme her gün tekrar tekrar baktım, belki bir hata vardır diye.
Bir eylül sabahı gördüm ilk kez seni. Su gibi akan sarı saçların mavi bluzunun üstüne dökülmüştü. Bal rengi gözlerinde başka bir yerde yalnız olmanın hüznü vardı. Bazen fakültede de karşılaşırdık, kantinde bir köşede sessizce otururdun. Sonradan anla-yacaktım ki gözlerindeki hüzün ba-kiydi. Beraber çay içerken yüzüne bakamaz ordan burdan laflardım. Aynı evde yaşıyor olmamızın arkasına gizlenirdi sana olan duygularım. Bazı akşamlar ev halkı birlikte otururduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder