Çekmecemiz bir yaşını doldurdu. Kimimizin eli, onun sayesinde kalem tuttu, kimimize hikayelerimize yayımlayabileceğimiz, kimimize de fikirlerimizi savunabileceğimiz bir ortam oluşturdu. Toplandık, kararlar aldık, sıkıntı yaşadık, gerektiğinde sayı birleştirdik ama hep çıkardık. Hepimiz bir ucundan tuttuk, hepimiz gözümüz gibi baktık, sevdik. İlk sayılarda "Devamı gelecek mi?" diye düşünürken bir yıl geçiverdi. Üstine bir de blogumuz oldu. Olumlu tepkiler aldık. Hep mutlu olduk. Bundan böyle de öyle olacağını umuyoruz. 

Aşağı Yukarı

Umut Gündüz
Perşembe öğle saatleri. “Bu insanların işi gücü yok mu, ne arıyorlar otobüste” diye bezgin bezgin düşünüyorum. Ben tez görüşmesine gidiyorum. Bir nevi iş. Kuzguncuk’tan geçiyoruz. Deniz kenarında sıra sıra apartmanlar, hepsinin alt katları dükkan. Bir aralıkta ağaçlarla birlikte deniz görülebiliyor. Buraya apartman dikmek için bir yol bulamamışlar herhalde. İşte bu boşluktaki ağaçların dibinde, ayakta denize bakarak mısır yiyen iki orta yaşlı kadın gördüm. “Ne konuşuyorlar acaba” diye düşündüm. Kuzguncuk sırtlarına uzanan evlerde oturan iki “ev hanımı” olsalar; sahilde bulamayacaklarından mısırları evde kaynatmış, kağıt havlulara sarıp getirmiş olsalar; ordan burdan laflasalar; mısırları bitirdikten sonra biraz dertleşseler evlerine dönmek istemez gibi…

Bin Lira

Nilüfer Çifçi
Körfez Otel’in sahibi Avni Sarıbaş bir yandan küfürlerin binini bir paraya savuruyor bir yandan da sigarasını sömürücesine içiyordu. Sıcaktan ama ziyadesiyle sıkıntıdan, gömleğin düğmelerini çözmeye dahi erinmiş, öylece soyup asmıştı. Kapısında boncuklu sineklik asılı odasında bulmacayla boğuşurken aynı zamanda elemanların burnundan getirmeyi ihmal etmiyordu.

Kızıl Yıldız: Bolşevik İdeolojinin Romana Yansıması (II)

Kaya Tokmakçıoğlu
Güvence altına alınmış özgürlük ve eşitlik
Partinin ve partiyi destekleyenlerin kulaklarına daha hoş gelen Bogdanov’un Bolşevik ideoloji için oldukça önemli olan konuları ele alışıdır. Marx ve Lenin’de merkezi önemde olan eşitsizlik ve sömürü romanda işçilerin ve toplumun daha alt tabakalarında olanlarda yankısını bulur. Burada Bogdanov ütopyacı bir devlette özgürlük ve eşitliğin nasıl sağlanacağı ve garanti altına alınacağını açıklar ve bunun etrafındaki sis perdesini kaldırmaya çalışır.

Cennet Bacı

Didem Çınar 
Yavaşça yaklaşıyorum ve sarılıyorum arkasından. İrkilip dönüyor hemen. Hiç bir şey söylemiyor, beni evin içine doğru çekerken. Kapının hemen ardında, eskiden misafir odası olarak kullanılan odaya giriyoruz. Sarılıyor ve ağlamaya başlıyor. İlk sorusu: “Baban nasıl?”
Kendimi bildim bileli 94 yaşında. Doğum tarihi, seferberlik. Adı, Cennet. Küçük aklım için ahiret, cennet, cehennem sarmalından beni çekip çıkartan Cennet Bacı.

Küfür

Engin Sansarcı
Küfür, cinsel göndermeler içeren bir söylem türüdür. Küfürler, nesneli ve nesnesiz olmak üzere ikiye ayrılır. Nesnesiz küfürler genellikle zararsız olup, yalnızca bazı durumlarda ayıp olarak görülür. Nesneli küfürler ise aynı anda hem hakaret, hem de tehdit anlamı içerebilen tek söylem türüdür.
Her ne kadar çoğunlukla erkekler tarafından kullanılsa da, küfür eden kadınlara da rastlamak mümkündür. İster bir erkek isterse de bir kadın tarafından kullanılsın, küfür her zaman bir erkek bakış açısının ürünüdür. Küfür olarak kullanılan sözcük grubu küfrün muhatabı olan kişinin birinci dereceden yakını olan bir kadını veya muhatabın kendisini hedef alabilir. Her iki durumda da değişmeyen tek şey, küfrün temelinin erkek cinselliğine dayanmasıdır.

Çoğunluk

Yönetmen: Seren Yüce
  İnsan yine bir insan için hangi koşullar altında ötekileşir? Nasıl bir duygusal birikim kendinden olmayanı hor görmeye belki de ondan korkmaya sebep olabilir? Çoğunluk filmi ayrımcı ve faşizan duygularla örülü bir çevrede amaçsızca yetişen bir çocuğun eninde sonunda nasıl çoğunluğa katıldığını anlatıyor. Çocuk, kendine ve arkadaşlarına yetişkin olduğunu ispatlamaya çalışırken, tesadüfen ötekine âşık oluyor, ya da sırf şımarıklığından olduğunu sanıyor. Çoğunluktan izin çıkmayan bu ilişkiye direnmeye çalışıyor çocuk ya da izin verilmediği için inatlaşıyor. İzlerken tezatlıklarıyla bazen güldüren, bazı oyunculukların ise insanı gerçekten sinir edecek kadar iyi olduğu izlenesi bir film.

İş

Sel Yoldaş
“Abla hazır mısın?” diyen sesi duyduğunda, kapının girişindeki ayakkabılığın birkaç yerinden çatlamış aynasında üstünü düzeltiyordu. Yıllardır düğünlerden başka yerde giymediği için hâlâ ilk alındığı günkü gibi duran siyah hırkasını giymiş, eşarbını çenesinin altından bağlamıştı. Ayakkabılarını geceden boyamış böylece “Eh idare eder” şekline getirmişti. Ayakkabısını giydi, çantasını koluna taktı, sağ ayağıyla çıktı eşikten. Ardından kapıya çıkan kızının “Anama bak anama!” sözünü duydu. “Kapıyı tanımadığın kimseye açma, dolapta yemek var! Az az ısıt, hepsini birden ısıtırsan bozulur” diye tembihledi kızını, daha da devam edecekti ki Nurhayat, “Abla geç kalıyoruz. Sanki gurbete gidiyorsun. Koca kız o ne yapacağını bilir” diye çekiştirdi kolundan.

Yeşil Peri Gecesi

Yazar: Ayfer Tunç
  Güzellik nedir? Bir insanın hayatını ne derece etkileyebilir? Günümüz medyasında, toplumsal ilişkilerde hatta gündelik sohbetlerimizde bizi fazlasıyla meşgul eden güzellik kavramının aslında nelere alet edildiğini, hangi baskıları doğurduğunu ve nasıl da kendisini yok etmeye mahkûm bırakılan bir kavram olduğunu yüzümüze bir tokat gibi çarpan etkileyici bir kitap “Yeşil Peri Gecesi”… Toplumdaki sığ düşünceler, medyanın kışkırtıcılığıyla birleşince kişinin, en güzel nitelikleriyle huzur içinde yaşaması bile mümkün hale gelemeyebiliyor. Hele de küçük yaşlardan itibaren bu savaşı veren bir kişiyseniz iş bulmadan arkadaş edinmeye, sevgili edinmekten huzurlu bir aileye sahip olmaya kadar her türlü çabanızda, güzel oluşunuzun türlü sonuçlarıyla mücadele etmek zorunda kalmaktan yorulabiliyor ve sizi bu hale getirenlerden öç almaktan başka çareniz kalmadığını düşünebiliyorsunuz.  “Yeşil Peri Gecesi” bizi tüm bu sürecin can sıkıcı anlarına ortak ediyor ve bugüne kadar güzellik ile ilgili pembe boyalı yazıların anlamsızlığını apaçık ortaya koyuşuyla da bir karşı duruş sergiliyor.


8 Eylül Çarşamba

Ümit Şenesen
Bugün 8 Eylül Çarşamba.
Girne’nin elli kilometre doğusunda
ahşap tatil evinin kapısında
gölgesini aydınlatmatan bıkkın bir lâmba.
Aşağıda deniz
aç bir hayvan gibi homurtularla
vuruyor kumsala dalgalarını.
Bir sürü kuş, karga galiba,
yiyecek arıyor
daldırmış kumlara gagalarını.
Geceyi örten simsiyah aba
gökte yıldızları da titretiyor.
Arkadaki dağlara doğru uzuyor
zifiri karanlık.
Zaman donmuş kıpırdamıyor,
sanki gökte Kutupyıldızı mübarek
ya da eski adıyla Demirkazık.
Hiç de yeri değilken
Bir fısıltı kulağımın dibinde titrek.
Sahiden o mu acaba?
Dönüp sesleniyorum:
“Sen misin baba?”


8 Ağustos 2010


Erkeklerin Hikayeleri

Murathan Mungan’ ın bu seçkisi, ömrünüzde okuyacağınız en güzel öykü seçkisi olmaya aday.  Öykülerin dili, anlatımı, konuları ilgi çekici ve modern çağın insan ilişkilerine etkilerini ortaya serişi bakımından çok etkileyici… Bir aile yemeği, bir tatil, bir hatıra, bir otel odası, bir sevgili… Tüm bunlar nedir bir erkek için? Merak ediyorsanız çekinmeden okuyun. Merakınızı gidermekle kalmayacak, yazınsal hazzın doruklarında kısa bir tura çıkacaksınız.